

Işığın İzinde Bir Usta
Karabük, Safranbolu ve Batı Karadeniz’de oldukça popülersiniz.
Sizi tanımayanlar için, kimdir Cemil BELDER?
- Doğa aşığı, Safranbolu
Sevdalısı, fotoğraf sever biriyim. Uzun yıllar birçok sanat
dalına esin kaynağı olan Dünya Miras Kenti Safranbolu’da doğmuş olmam benim en
büyük şansım diyebilirim...
Akademik eğitimimi Sakarya
Üniversitesinde Bilgisayar Programcılığı
bölümünü yaparak tamamladım. Tüm
Türkiye'ye ve dünya’ya tanıtım projeleri hazırlayan Safranbolu merkezli bir tanıtım ajansımız var. Soranlar olur genelde, kendi
durumumu şu şekilde özetleyebilirim; Safranbolu’da tam olarak Ruhumun doyduğu
yerdeyim….
Sizde fotoğraf serüveni nasıl başladı? İlk fotoğraf
makinenizi aldığınız günden bu güne hayatınızda neler değişti?
2000’li yılların başından
itibaren doğa sporları ve fotoğraf sanatına hep yakından ilgi duydum.
Safranbolu, adeta bir açık hava doğa müzesi gibidir. Eşsiz doğasında, doğa sporu adına yapılabilecek oldukça çok
şey vardır. Ben aynı zamanda Dağcılık, Serbest Dalış, Kanyon Geçişleri ve Yamaç Paraşütü
Uçuşları gibi doğa sporları ile de ilgileniyorum ve fırsat buldukça kendimi doğaya
atıyorum. Bu alanlarda şahit olduğum
müthiş doğa güzelliklerini, hislerimi, adrenalini ölümsüzleştirmek adına, doğa
fotoğraflarına daha çok yöneldiğimi söyleyebilirim.
Bugün memleketim
safranbolu’dan Tüm Türkiye ve dünya’ya
Safranbolu merkezli tanıtım projeleri hazırlayan, gücünü fotoğraf sanatı,
grafik tasarım ve İnternet programcılığından alan bir tanıtım ajansımız var.
Portfolyonuzu incelediğimizde daha çok doğa fotoğrafları ile ön
plana çıktığınızı görüyoruz. Neden doğa ?
Demin söylediğim bir şey
vardı. “Ruhumun doyduğu yerdeyim.” Tam
olarak ruhumu doyuran şey Safranbolu’nun çevresindeki eşsiz doğal güzelliklerdir. Fotoğraf
sanatına gönül veren insan sayısı çok olsa da,
profesyonel doğa sporuna ve fotoğraf sanatına aynı derecede yakın olan çok
fazla kişi yoktur. Aksiyon sporlarının tehlikesinin olmadığını da söyleyemem. Bu yüzden
çok fazla tercih sebebi olmuyor insanlar arasında.
Bu alanlarda şahit olduğum
müthiş doğa güzelliklerini hislerimi, adrenalini ölümsüzleştirmek adına, doğa
fotoğraflarına daha çok yöneldiğimi söyleyebilirim.
Sosyal medyayı ne ölçüde kullanıyorsunuz? İnstagram,
facebook, web, twitter, bunlardan hangisi sizi daha çok cezbediyor?
Çalışmalarımı genel olarak
facebook ve instagram üzerinden yayınlıyorum. Twitter’ı daha çok metinsel bir
sosyal medya aracı olarak gördüğüm için tercih ettiğimi söyleyemem. Safranbolu ile ilgili çalışmalarımı facebook sayfalarında ve kişisel profilimin yanı sıra bölgemizin
tanıtımını amaç edinmiş ve uzun yıllar emek harcayarak oluşturduğum
360safranbolu.com internet adresinde yayınlıyorum.
Sosyal medyada takipçilerinizin sayısı ile ilgili ne
söyleyebilirsiniz? Tanınır olmak sizi rahatsız ediyor mu? Hayatınızı
kolaylaştırıyor veya zorlaştırıyor mu? Nasıl geri beslemeler alıyorsunuz?
İnsanların sizi ve çalışmalarınızı
takip ediyor olması gerçekten güzel bir duygu. İnsanlar tarafından takip edilmenizin, bir
anlamda yaptığınız şeyi doğru şekilde yaptığınızın da göstergesi olduğunu düşünüyorum.
Bölgede tanınır olmak güzel bir duygu. Hayatı kesinlikle zorlaştırmıyor, ama
kolaylaştırmıyor da, sadece daha
eğlenceli bir hal alabiliyor.
Sokakta, markette veya başka yerlerde rastladığım insanlar, hiç tanımasam bile bana dostları, komşuları, kardeşleri, ağabeyleri gibi
davranabiliyor. Onların bu samimiliği gözlerinden okunabiliyor. Sadece
fotoğraf ile insanlar arasında bu şekilde bir köprü kurabildiğim için çok
mutluyum.
Fotoğrafta herkesin bir tarzı olmalı derler, sizin tarzınız
ya da fotoğraf diliniz nedir?
Bilirsiniz bir söz vardır: "Her yiğidin bir yoğurt yiyişi vardır." derler, o misal. Fotoğraf konusunda da
ben herkesin farklı bir yaklaşım ile fotoğraf avına çıktığını söyleyebilirim.
Çekmiş olduğum fotoğraflarda mutlaka görsel bir estetik veya bir anlatı vardır.
Edebiyatta, kompozisyon yazarken uyulan bir kural vardır. Giriş, Gelişme ve
sonuç. Ben buna çok dikkat ederim.
Fotoğraflarım izleyici ile buluştuğunda, onlara bir şeyleri, doğru
şekilde anlatabilmeleri için bu kurallara uyulması gerektiğini düşünüyorum. Fotoğraf
dünyanın her yerinde anlaşılabilen evrensel bir dil gibidir.
Bu evrensel dili etkili şekilde kullanabildiğim için mutluyum.
İzleyenlerin hayranlıkla takip ettikleri fotoğraflarınız,
onlara ulaşmadan önce hangi serüvenlerden, aşmalardan geçiyor?
Fotoğraflarımın izleyiciler ile
buluşmasından önce, benim onlarla buluşmam daha meşakkatli oluyor, demem yanlış olmaz. Şahsen ben bir yönetmen gibi fotoğrafları kurgulayarak oluşturmadığım için onları gözlemlemem ve hissederek yakalamam gerekiyor.
Teknik açıdan yaklaşacak olursak, nasıl eskiden çekilen fotoğraflar banyo ve
karanlık oda aşamalarından geçiyor sa, günümüz fotoğraf makineleri dijitalleşse de buna benzer aşamalardan geçiyor. Ben fotoğraflarımı raw formatı olarak adlandırılan formatta çekiyorum. Raw dediğimiz bu fotoğraflar, yayınlanabilir
yani paylaşılabilir diyebileceğimiz JPG formatına dönüşmeden önce aydınlık –
karanlık, renk dengeleri ve lens eğrilerini düzeltilmesi gibi bir dizi işleme tabi tutuluyor.
Bu konuda sanat dünyasında tartışmalar var. Fotoğrafçılık bir
sanat mıdır? Hangi dereceye kadar öğretilebilir?
“Fotoğrafçılık” olarak
yaklaşırsak bu bir meslektir. Ama sanat eseri olarak kabul görebilecek
fotoğraflar vardır. Bunları kapsayan çalışmalara “Fotoğraf Sanatı” diyebilirim.
Bana göre asıl olan benim ne dediğim değil, izleyicilerin onu ne şekilde
yorumladığıdır. Dünyanın her yerinde sanat konusunda tartışmalar vardır. Kimine
göre sanat eseri olan bir şey, başka insanlar için bir şey ifade etmeyebiliyor. Sanatın kelime anlamından yola çıkacak
olursak: "Sanat; İzleyicisinde güzel duygu ve hayranlık uyandıran şeydir." demek
mümkün. O yüzden her fotoğrafın sanat barındırdığını ya da her fotoğraf çekenin
fotoğraf sanatçısı olduğunu söylemek oldukça zor. Bunun kararını bence yine
izleyicinin vermesi gerekiyor.
Fotoğraf alanında kendini geliştirmek isteyenlere ne önerirsiniz? Kaliteli bir fotoğraf makinesi, pahalı bir lens işi çözüyor mu?
Bu alanda
kendini geliştirmek isteyen herkesin mutlaka fotoğraf makinesini çok iyi
tanıması ve ruhunu anlaması gerekiyor. Bas - çek dediğimiz ayar gerektirmeyen
fotoğraf makineleri ile güzel fotoğraflar çekilebilir ama zorlu koşullar
altında ya da hızlı olmanız gerektiği durumlarda bu makineler maalesef size pek
yardımcı olamazlar. Bir çok insan araba kullanmaya yeni başladığında debriyaj,
gaz, fren, vites sıralarını, öğrenme aşamasında oldukları için, oldukça yavaş ve
düşünerek yaparlar. Ama aradan zaman geçtikçe, araba kullanırken bunları
yaptıklarını hatırlamazlar bile. Araba adeta onların bir uzvu gibi olur.
Fotoğraf makinesini de
kullandıkça böyle olur, karşılaşılan zor durumlarda otomatik olarak
ayarları hızlıca yapabilirsiniz. Kaynak olarak internet üzerinde oldukça güzel
hazırlanmış internet siteleri ve sosyal gruplar var. Bunları takip eden herkes
istediği oranda kendini geliştirebilir.
Sosyal medyada görenlerin ağzını açık bırakacak kadar
fantastik fotoğraflara rastlıyoruz. Gerçek olamayacak kadar güzeller. Cemil
BELDER’in fotoğrafları ne kadar gerçekçi? Edit programlarını çalışmalarınızda
ne ölçüde kullanıyorsunuz? Veya bir ölçüsü olmalı mı?
İleri seviye fotoğraf
teknikleri ile çektiğimiz özel fotoğrafların gerçek olduğunu anlatma husunda
bazen zorluklar yaşamıyor değilim. Fotoğraf tekniklerini bilmeyen insanlar bu özel fotoğrafların bilgisayar ortamında photohop gibi yazılımlar ile üretilmiş olduğunu düşünüyor
çoğunlukla.
Fotoğraf ta uzun pozlama tekniği ile karanlık mekanları bile
apaydınlık şekilde pozlayabiliyoruz. Fotoğraf
teknolojileri bu kadar gelişmiş durumda ki, zifiri karanlıkta biz çevremizi
göremesek de sadece yıldızlardan dünyaya yansıyan ışıklar ile fotoğraf
çekebiliyoruz. Fotoğraflarım tamamen organiktir diyebilirim. Eğer bir fotoğraf üzerinde dijital olarak
oynama yapmışsam bunu mutlaka belirtirim. Fotoğraf üzerinde, öznesine
doğrudan yapılan müdahaleleri, fotoğraf sanatı dünyası ile beraber ben de etik ve
doğru bulmuyorum.
Yaratıcı fotoğraf
çalışmaları kapsamında, maniple edilerek oluşturulabilen dahiyane fikir
ürünleri de ortaya çıkabiliyor. Bunları fotoğraftan çok dijital çalışma
olarak adlandırmak doğru olacaktır.
Özelde Safranbolu, genelde ülkemizin ve dünyanın değişik
yerlerinden hayatı yansıtan kareler paylaştınız, hiç sorun yaşadınız mı?
Tartıştığınız, engellendiğiniz oldu mu?
Ülkemizde ve dünya da
fotoğraf konusunda oldukça komik olarak adlandırabileceğim fotoğraf engelleri olabiliyor.
Örnek vermek gerekirse; bir defasında Karabük’e 17 km uzaklıkta bulunan
Baklabostan Şelalesi'nin çekimi yapmak istediğimde bir ormancı tarafından
durduruldum. Fotoğraf çekmek için orman genel müdürlüğünden izin almam
gerektiği hususunda sıkı bir brifinge
maruz bırakıldıktan sonra; " Hadi neyse, şimdilik affediyorum. Fotoğraf çekebilirsin." diyerek salıverildim.
Ankara’da bulunan Büyükşehir
belediyesine ait halka açık Mogan, Eymir, Gençlik Parkı gibi sosyal alanlarda
fotoğraf çekmek yasak hemen güvenlik görevlileri tarafından
engellenebiliyorsunuz.
Yurt dışında; Paris'in en
yüksek noktası olan Mont Martre Tepesi'nde bulunan turistik geziye açık olan Sacre Coure Bazilikası'ndaki bir
görevli tarafından boynumda fotoğraf makinesi olduğu için dışarı çıkarılmıştım…
Ben bu tarz yaklaşımları
yanlış buluyorum. Zaten kendimizden ve hayatımızdan binbir ödünler veriyoruz.
Fotoğraf çeken herkes bir nevi turizm elçisidir. Onlara hoşgörü ile yaklaşmak
gerektiğini düşünüyorum.
Renkli mi siyah beyaz mı diye sorsak ne dersiniz?
Ben ikisini de tercih
ediyorum, ikisinin de yeri farklı, ama
renkli fotoğraflara daha yakınım.
Çoğunda bir öykü gördüğümüz fotoğraflarınız kurgu mu yoksa
anı mı yakaladınız?
Fotoğraflarımın tamamında anı
yakaladığımı söylemek yanlış olmaz. Henüz kurgulayıp çektiğim bir fotoğraf
olmadı.
Etkilendiğiniz fotoğraf sanatçılarından bir kaçını sayar mısınız?
Türkiye’de fotoğraf sanatı
demek Ozan Sağdıç demek, benim kendime öncü edindiğim izinden yürüdüğüm
kişidir. Şahsen tanışma fırsatı yakaladığım, mütevazi yapısı ve kişiliği ile
gönlümde taht kurmuşluğu vardır. Devlet Fotoğraf Sanatçısı unvanına sahip tek fotoğraf sanatçısıdır kendisi. Ayrıca Zonguldak’lı makine mühendisi olan ve
çok başarılı çalışmalar ortaya koyan Şafak Tortu’yu takip ediyorum.
Reklam filmleri yaptığınızı biliyoruz, hiç kısa film çekmeyi
düşündünüz mü?
Çekimlerini ve prodüksiyon
aşamasını oluşturduğum pek çok başarılı reklam filmi ile beraber, güzel
coğrafyamızın tanıtımını yaptığım filmler de hazırlamış olmakla, kısa film ve video işine yakınlaştığımı söyleyebilirim. Safranbolu ile
alakalı aralıklar ile farklı mevsimlerde ve zamanlarda çekimler yapıyor ve
arşivimi zenginleştiriyorum. Zamanı gelince bu çekimleri derleyerek bir kısa film
oluşturma planım var.
Pek çok fotoğraf tutkunu ve Karabük Üniversitemizin bir çok
öğrencisi Cemil BELDER’i kendine örnek alıyor. Cemil BELDER onlara fotoğrafla
ilgili ne gibi tavsiyelerde bulunur?
Fotoğrafa sıfırdan başlayan
ve temel bilgilerini İnternet sayfaları üzerinden öğrenen birisi olarak isteyen
ve çok seven herkesin başarılı fotoğraflar çekebileceğine inanıyorum. Ancak; en iyi daktilonun en iyi
romanı yazmadığı, en iyi boyaların en güzel tabloları oluşturmadığı gibi, en iyi fotoğraf makinesi ve ekipmanlarının en iyi fotoğrafları yakalamaya
yetmeyeceğini bilmenizi isterim.
Fotoğraf sanatının özünde ekipman değil, tüm
sanat dallarında da olduğu gibi estetik bakış açısı gereklidir. Teknik detaylar
İnternet ve eğitici argümanlardan öğretilebilse de, estetik ruh hali fotoğraf
üzerine çok çalışmayla gelişiyor. Fotoğrafa gönül vermenin güzel bir yanı
vardır. Daha ilk günlerde fark edeceksiniz bunu. Ağaca, kuşa, buluta hatta
taşa bile farklı bir açı ile bakıp onlardaki güzellikleri içinizde fark
edeceksiniz. Güzel bakan güzel görür,
güzel görenler de hayattan lezzet alır. Daha güzel bir kazanım var mı ?
Teşekkür ederim. Işığınız
eksilmesin...
HÜSEYİN KARATAŞ - 7 OCAK 2016 SAFRANBOLU